Borçu, ikram ettiğim meyvelerin tadına bakarken, ben önümdeki tabakta bana bakan etleri bıçağı- ma takıp ağzıma atıyordum. Harzemşahların camisinde konuşma yaptığını duydum Kağanım, dedi Borçu. Yüzünde merak ifadesi vardı. ?Ne söylediğini merak ediyorum. ?Çok fazla konuşmadım camideki müslümanlara Borçu, diye karşılık verdim. ?Onlara kısaca ne olduğumu söyledim. Yaşlı başlı, saçı sakalı ağarmış müslümanlardı. Beni ciddi biçimde dinlediler. Hiç itiraz etmediler. Beni kabullendiklerini anladım. Onlara, ?ço

Büyük komutanlar kendilerini asla fazla ciddiye almazlar,' der Attila. Babası Muncuk Han, bir baskın sırasında öldürüldükten sonra bir müddet ormanda saklanır. Amcası Kral Rua Han onu bulduktan sonra amcasının yanında kalır. Roma'da, Ravenna'da rehin olduğu zamanlarda boş durmaz, Roma kültürünü ve geleneksel yapısını öğrenir, Roma'daki kütüphaneden aldığı kitaplarla, özellikle Roma imparatorlarını anlatan ?Augustus Tarihi' adlı okuması zor kitapları bile okuyarak kendisini yetiştirir. Arkadaşı Aetius adında

Gitmek istersen kapıyı sana ben açarım. Gemileri yakmak istersen çakmağı ben çakarım. Gitmek zor geliyorsa, ben sana sırtımı dönerek işini kolaylaştırırım. Çünkü aklı bende olmayanın, sevgisini kalbimde taşımak istemem ben. Ben seninle el ele tutuşmak isterken sen acıları tutuşturuyorsun elime. Sen benim gönlümü almalısın ahımı değil... Ben yere göğe sığdıramıyorken seni, sen küçücük kalbine alamıyor musun beni? Bu cümlelerle veryansın etti Aysima; ukala, umursamaz ve sorumsuz sevgilisi Ceyhun'a. Peki onun

Aramızda yılanlar da var, Şahmeranlar da... Yaşlı bir adam yuvarlak bir taşın üzerine oturmuş, çevresine toplanmış çocuklara, dünyada o güne kadar anlatılmamış bir yılan öyküsü anlatıyordu. Çocuklar on iki yaşının üzerindeydi. Her biri pırıl pırıl gözlere sahipti. Bembeyaz giysiler içerisindeydiler. Başları tıraşlıydı. Yaşlı adamı dinlemekten sonsuz zevk alıyorlardı. Her anlattığı öykü, bir öncekinden hep farklı olmuştu o güne kadar. Sanki bu dünyadan değildi de, bir biçimde dünyaya uğramış bir gezgindi o y

Size biraz Kybe düşler gezegeninden söz etmeliyim. Bu gezegeni hiç görmediniz. Görmenizi isterdim doğ- rusu. Bu gezegen biz dünyalıların düş dediğimiz görüntüleri oluşturduğu gezegen... Bize düşlerimiz bu gezegenden akıp geliyormuş. Tabii, biz düş yaratıkları ve Ana Kraliçe ile tanışmamış olsaydık, bunu asla bilemeyecektik. Hani, biliyorsunuz, rastlantı sonucu diyeceğim ama siz yine de asla rastlantının olmadığını bilin. Çünkü evrende tesadüflere asla yer yoktur... Macera, böyle uzayıp gidiyor... Dört arkad

Çok uzaklardan başlayan yolculuklarını Anadolu'nun şirin bir kasabasında noktalayan Arnavut Seyit ve arkadaşı Memet'in, inanılmaz ve gerçek yaşam öyküsünde, sizi saracak ve heyecanlandıracak hayatlarını okuyacaksınız. Bazen tatlı rastlantılar insanların hayatlarına huzur getirirken, işlenen bir büyük hata ise, geleceğinizi kâbusa çevirebilir. Belki de, bir ömür lanetlenen biri haline gelirsiniz; tıpkı Arnavut Seyit gibi... Bir solukta okuyacağınız bu romanı elinizden bırakamayacaksınız.

Çin Hanlarının Oğuz Kağan Mete Han zamanında Hun Türklerine taktığı isim ?Kum Cehenneminden Çıkmış Şeytanlar' idi. Çinlilerin yüzyıllarca korkuyla yaşadıkları Türk Boylarının aralarını açarak birbirine düşürme çabaları sonuç vermiş Oğuz Kağan Mete Han'dan uzun yıllar sonra birlik ve dirlik bozulmuş, Hun Hakanlığı bölünmüştür. Doğu Hunlarının başına Çinlilerin buyruğuna girmeyi isteyen küçük kardeş Hohansiye Han, Batı Hunlarının başınaysa Çinlilerin emri altına girmeyi reddeden ağabey Çiçi Han geçer. Kardeş

Mühür bozulacak, Sayfalar açılacak ve sevgili'nin ellerinde dinlenirken kelimeler, ben aslında gecelerce, aylarca, yıllarca yazdıklarımı ilk defa mı söylemiş olacağım? Mührü vuran için hikaye çoktan yaşanmış, yazılmış, okunmuş ve bitmiştir. Mühr'ün hükmü bunu gerektirir. Şimdi aşık, yeni dünyalar sunmak için maşuk'una O'nu yeniden sevecektir

Türk çocuklarının, başlarını kartallar gibi gökyüzünün yüce katmanlarında dolaştırarak yaşamaları için kendilerini fedâ eden kahramanların aziz hâtıralarına armağan edilen bu kitap, efsanevî Antep Harbi'nin yegâne belgesel romanıdır. Bayrağına düşman eli uzandığı anda, hiçkimseninuygun görmesine lüzum görmedenşeref ve haysiyetini kurtarmak için silâha sarılan bir şehrin yaşanmış hikâyesidir, bu kitap. Bir kutsal isyanın, bir başkaldıranın, savaşın galiplerine meydan okuyuşun hikâyesidir. Fransızlar; topla

İlk tanıdığımda değildin böyle. Zaman mı değiştirdi seni yoksa sen değişmek için doğru zamanı mı bekledin Yanımda olursun zannetmiştim iyi günümde ve kötü günümde... İyi günümü kötü güne çevirip gideceğin aklımın ucundan bile geçmezdi... Şimdi takvimden dökülen her yaprakta, ben eksiliyorum. Geçen her dakikada, umutlarım tükeniyor. Günler geçtikçe bahar mevsimi bitiyor, ömrüm kışa dönüyor. Kim bilir kaç mevsim daha yazı bekleyeceğim. Suratını asıp gideceğine, beni darağacına assaydın, emin ol daha az canım

Seni limana bağlayan halatları çöz, bırak rüzgar şişirsin yelkenlerini,o bilir seni nereye götüreceğini.Mutluluk senin ayağına gelmez, sen onu bulmalısın; tıpkı ağaçtaki elmaya ulaştığın gibi merdiven dayamalısın hayallerine, hedeflerine. Ve mutluluğa ulaşmak için dört işlemi yapmalısınız;Aklını başına TOPLA! Seni üzene kapıyı ÇARP! Seni sevenle ekmeğini BÖL! Seni sevmeyeni hayatından ÇIKAR! Bu dört işlemi alt alta koyduğumuzda bir merdiven oluşmaktadır. Ve merdivenin en üst basamağına çıktığınızda, yani ak

Aşk, kelebek gibidir. Bütün renkleri kanadında taşır. Sevenler de, sevilenler de, o renklerin hepsini görür. Aşkı bulan yürekler titrer. Titreyen yüreklerde, zamanın izi kalır. Sevgilisini yarı yolda bırakan sevgiliye Hercai, bıkmadan usanmadan dönmesini bekleyen sevgiliye, Kardelen denir. Sevişmeler, çılgınlıklar, küçük kavgalar, hırslar, tutkular, azimler, gülenler, gülümseyenler, kahkaha atanlar, ağlayanlar, sızlayanlar, dertlenenler, hüzünlenenler. Kendisiyle, herkesle kavgalı olanlar. Yalnızlar, yalnız

Aşkı buluşun, bulunca orada kalışın, bir kaybedişin romanı. Sevmek yaşamaktır. Sevmek inanmaktır. Birine âşıksan, birine hayransan, başka birine verecek duygunun kalmadığını biliyorsundur. Sevmek, sevdiğin olmaktır. Dokunamadığın birini özlüyorsan, özlediğini bilir. Özlemin, onun kalbine dokunmuştur çoktan. Sevmekte ikilikler kalkar, bir olunur. İki ten, iki kalp, iki gönül yoktur sevgide. Tek bir kalp olunur, tek bir yürek olunur. Tek bir gönül olunur. Seni gördüğüm ilk anı hatırlıyorum, hiç durmadan ağlıy

Rüya Yaşamak buysa, yüreğinde olmak yaşamaksa eğer Ben, tutsağım, yüreğinde senin Tutsaklığım, yaşanmaya değer Aşk dokunmaktır. Dokunmalı insan sevdiğine, elleriyle tenine, dudaklarıyla dudaklarına, sözleriyle yüreğine dokunmalı. Dokunmalı Ayrı Evliliklerinin içinde yapayalnız kalmış, yaşama küsmüş, bir kadın ve bir erkek. Tenini ve kokunu özlemem kimsenin suçu değil ama sesini özlüyorsam, bu bizim suçumuzdur. Yaşama tutunmak için yaptıkları fedakârlıklar. Çocuklar için katlanılan onca zorluk.

Aşk, kendi nefsini koruyamayacak kadar fedakârlık ister. Aşk, kimsede suç aramaksızın bağışlamaktır. Çünkü aşkta kin ve nefrete yer yoktur. Zira iki zıt bir arada olamaz. Aşk sabır ister, katlanmak gerek. Aşk, doymak bilmez, verdikçe daha çok ister. Hepsinden önemlisi aşk, külfet ister, çünkü külfetsiz nimet olmaz. Deniz kenarına yuva kurarsan, sana her türlü dalgaların vurabileceğini hesaba katarak, kucaklamaya hazır olmalısın. Âşık, sevdiğinde kusur aramaz, ayıp ve kusurlarını görmek istemez. Onun için aş

Aşk, deyince akan sular durur. Aşkı arayışın, bulmanın, bulunca da orada kalmanın romanı. Rüyalarınızı süsleyen bir aşk hikâyesi okuyacaksınız Aşk, ne demekti? Aşk, özlemekti, ağlamaktı, unutamamaktı, Aşk, yalnızlıktı, rüyalarla boğuşmaktı, çaresizlikti. Aşk, delice sevmekti. Aşk, sensiz olmaz aşkım, demekti Sorunlu bir ailede yetişen genç bir kız. Babasız büyümüş genç bir delikanlı. Tesadüflerin buluşturduğu iki hayat. Büyük bir acı Umutsuzluk, yıkılış Büyük bir sevinç..

Usta yazar Halil Kanargının muhteşem kurgusu, akıcı üslubuyla soluk soluğa okuyacağınız harika bir gerilim romanı... İki bin yıl önce yazılmış bilgiler, ustaca şifrelenmiştir. Gerçeğe ulaşılacak mıdır yoksa şifreler tarihin en büyük gizemini korumayı sürdürecek midir? Cinayetlerin, entrikanın, tehlikenin kol gezdiği, cümlelere gizlenmiş şifreler, kelime oyunlarıyla örülmüş, akıl karıştıran bir öykü.. Ben Kıbrıslı Barnabius... Tespihe layık âlemlerin Rabbinden bir bütün olarak, Ruhul Kudüsle Meşahaya vahyolu

Türk şoförlerini neden kaçırıyordunuz? İyi para alıyorduk. Kimden? Hem şirketlerden hem de kendilerinden. Kaç Türk şoförü katlettiniz? Dokuz. Son sözleri söyledikten sonra ağlamaya başladı. Çok acı bir itirafta bulunmuştu Zadiri. Bir avuç çapulcu hırsız, kendisine İslamcı kimliği takmış can alıyordu. Para kazanmak uğruna işgal güçleriyle iş birliği yapıyor, bunun bedelini de masum Irak halkı ödüyordu. Bu arada dokuz Türk şoförünü de katletmişlerdi. Akrepin bir an için kanı çekildi. Lawrence adı, ona b

ABD Başkanı: - Dostlarım, dedi. Birkaç kez yutkundu. İki ay önce Türklerle yaptigimiz savaşı sebebini hala anlayamadığım bir şekilde ve inanılmaz bir hızla her saldırı noktamızda kaybettik. Şimdi beni iyi dinleyin, sizi buraya çağırmamın nedeni, Türklerle yeniden savaşma isteğimdir. Karşısındaki üç adam pür dikkat kesilmişler, sırdaşları ve dostu oldukları ABD Başkanını dinliyordu. Başkan bu üç dostundan da ayrı ayrı isteklerde bulunuyordu. Birinden kürt kökenli olması sebebiyle, Kürtleri Türklere karşı sav

Ben birbirlerini seven ve bu sevginin ürünü olacağına inanan bir çiftin birleşmelerinden doğan bir çocuğum. Fakat herkes beni doğumumla birlikte tanır ve doğduğum gün sıfır kabul edilerek yaşamım başlatılır. Doğum öncesi çocukluğumu kimse hesaba katmaz. Halbuki anne karnında geçirdiğim dokuz ay on günlük dönemimde de ben bazı süreçlerden geçerek büyürüm. Ama o dönemlerimi kimse gözleriyle görmediği için kabul etmez. Bu bana ve benim gibi diğer ceninlere bir haksızlıktır. Nasıl olmuştum, neler görmüş ve duym